LAGOS
Portekiz’de bir liman şehri: LAGOS
Yine seyir defterlerinin sayfalarından bir kesit ile karşınızdayız. Kuzey Atlantik’teki vaha adalar Bermuda ve Horta’yı anlattığımız Ağustos 2022 sayısındaki yazımızın sonunda bahsetmiştik bu şirin denizci kentten. Şimdi Horta’dan Lagos’a doğru birlikte dümen tutalım.
Yazı ve fotoğraflar: Sema Akgün ve Erhan Öztürk
Ekber Levent’in liderliğinde Soulmate ile Horta’dan çıktıktan sonra Kuzey Atlantik seyrimizin son etabı olan Horta-Lagos için yaklaşık 980 millik yolculuğumuza başlamıştık. Horta’dan 20-25 knot arası bir hava ile çıktık. İlk çıkıştan sonra Pico Adası’nı iskelemizde bıraktık ve 20 saat sonra Sao Miguel Adası’nı da iskelemize alarak yolumuza devam ettik (Horta-Sao Miguel 140 deniz mili). Yanaşacağımız Portekiz’in Lagos Limanı’na kadar olan 820 deniz mili seyirde son gördüğümüz kara Sao Miguel Adası’ydı. Çıktığımızın ertesi günü, Horta’da dalıp fotoğraflamak istediğimiz ama hava muhalefetinden göremediğimiz balinaları gördük. Üstelik Ekber Kaptan’ın çok ani manevrası sayesinde iskele bordamızdan geçip önümüzde dalış yapan iki balinaya (tahminimizce kaşalot-ispermeçet cinsi) çarpmaktan kıl payı kurtulduk. Biri sancaktan yine su üstüne çıkıp “Bunlar ne biçim balık” der gibi tekneye bakıp 8-10 saniye bizi inceledi. Bu esnada inanılmaz bir şekilde balina ile göz göze geldik. İnanın aynı Moby Dick filimindeki gibiydi. Günlerce bu an gözümüzün önünden gitmedi ve müthiş etkileyiciydi. Üçüncü günden sonra hava yükseldi. O güne kadar genellikle sancak kıç omuzluk ve arkadan gelen hava, orsaya dönmeye, seyir konforu biraz düşmeye başlamıştı. Dördüncü gün sabahtan itibaren hava daha sertleşerek 30 knot’ların üstüne çıktı, dalgalar büyüdü ve tıpkı Akdeniz dalgaları gibi dalga araları kısaldı. Gece saat 10’a kadar çok dayak yedik ve tekne çok ama çok zorlanmaya başladı. Ekber Kaptan’la birlikte tekneyi faça flok düzenine geçirdik. Her yeri kapattık ve içeriye geçip yattık. Bir gün öncesinden beri sert hava ve denizlerle mücadele ediyorduk. Hepimiz sekiz saat boyunca hayatımızın en güzel uykularından birini uyuduk. O havaya rağmen faça flok sayesinde tekne son derece dengeli hale gelmişti. Sabah kalktığımızda hava geçmiş, dalgalar küçülmüştü ve biz 10 deniz mili geriye kaymıştık. Yeniden yola koyulduk. Orsa seyir devam etmesine rağmen nispeten çok daha konforlu bir seyir yaptık ve Lagos Limanı’na yanaşana kadar hava çok kötü olmadı bir daha. Kuzey Atlantik’in keyifli yüzü bizimleydi. Dolunayda nefis seyirler yaparak coştuk.
Azorlar, Pico Adası iskelede
Lagos
Lagos
Horta’dan çıktıktan yedi gün sonra bu seyahat, seyir, macera ve eğitimin sonuna gelmiştik ve öğlene doğru Lagos’a geldik. Marina bir nehir marinası (37° 05.8’ K-8° 39.9’ B), önce nehre giriyorsunuz sonra açılabilen bir köprünün hemen öncesinde sancakta bulunan rıhtıma giriş işlemleri için aborda oluyorsunuz. İşlemleri bitirdikten sonra da köprünün açılması için başvuruluyor. Üzerindeki trafiğin uygunluğuna göre yetkililer köprüyü açarak geçilmesini sağlıyorlar. Biz de işlemlerimizi bitirip köprünün açılmasını bekledik. Köprü güvenli bir şekilde iki yana açılınca da geçişimizi yapıp az ilerideki marinaya doğru nehirden devam ettik.
Açılır köprü
Marina etrafı neredeyse tamamen kapalı iç kanallarla pontonlara ayrılmış inanılmaz korunaklı bir yer. Bize gösterilen yere doğru hayretle ilerlerken bu ilginç marinayı inceledik ve sonunda bağlandık. Önce teknede bu müthiş maceranın selametle bitmesinden dolayı (her etabın sonunda yaptığımız gibi) bir şampanya patlattık, kutladık ve afiyetle içtik.
Bize yaklaşık 4.000 deniz millik bu seyri yaptıran, özellikle okyanus ortamında (hem de hırçın kuzey Atlantik’i tersten geçiş) müthiş deneyim ve tecrübe kazandıran sevgili dostlarımız Ekber ve Gülin kaptanlara sonsuz teşekkürler. Sayelerinde çok tecrübe kazandık, deneyimlendik ve çok şey öğrendik, bilgilerimizi pekiştirdik. Biraz teknede dinlendikten sonra kutlamalar kıyıdaki restoranlarda da devam etti.
İlk günü marinada çamaşır vb. işlerle geçirdik. Sema iki gün sonra yapmak istediğimiz Lizbon, Güney Portekiz ile İspanya da Huelva, Sevilla, Cadiz, Cordoba vb. yerler için çıkacağımız tur ile ilgili araba ve konaklama işleri için internete gömüldü ama hepsini çok güzel halletti. Ellerine sağlık, onun çalışmaları sayesinde her şey tereyağından kıl çeker gibi kolay ve planlı oldu.
Portekiz Cumhuriyeti, Avrupa’nın ve İber Yarımadası’nın en batısında bulunan ve neredeyse tüm kıyıları Atlas Okyanusu’nda olan denizci bir ülke. Portekiz Krallığı 1143’te kurulmuş ve 1974’te cumhuriyete geçilmiş. Dünyanın ilk küresel denizci imparatorluğu Portekiz’miş. Portekiz kralları da tüm imkanlarını denizde ilerlemek için seferber etmişler. Bu ülke pek çok denizci ve kâşif yetiştirmiş.
Lagos, Portekiz’in güneyine düşen bir liman şehri ve çok önemli bir yelken merkezi. Şehrin ana geçim kaynağı balıkçılık olduğu için bu şehir tam bir balıkçılık krallığıymış. 1755 yılındaki büyük depremde şehrin birçok yeri ayakta kalmış.
Lagos bir tablo gibi görüntüler verdiği için pitoresk bir şehir olarak kabul edilir. Depremden sonra bile ayakta kalan birçok tarihi pitoresk bina ile bu unvan günümüze dek korunmuş. Şehirde pek çok tarihi kilise var ve en önemlisi Santa Maria Kilisesi. Peynircilik ve şarap üretimleri çok meşhur.
Lagos Marina bir kanal marinası ve birçok denizciye ev sahipliği yapıyor. Marina 1994’te yapılmış ve 460 tekne kapasiteli. 30 metre altındaki yatlar için uygun. Kanal ve marinadaki ortalama derinlik 3 metre civarı. Uzun yoldan gelen ve Atlantik geçişlerindeki Avrupa’ya giden yatlar için çok önemli bir bitiş ve dinlenme noktası. İyi bir çekek yeri ve gelişmiş teknik servisleri mevcut.
Biz oradayken de gözlemlediğimiz şekilde, gündüzleri oldukça sakin olan kent, geceleri müthiş bir insan seline maruz kalıyor. Pek çok restoran, bar ve kafe akşamları tıklım tıklım dolu. Gündüz yapılabilecek şeyler; sahil şeridinde yürümek, kale ve şehir duvarlarını gezmek, Cumhuriyet Meydanı, bir Barok kilisesi olan San Antonio Kilisesi ve Antik Aziz Sebastian Kilisesi’ni gezmek olabilir. Ayrıca tekneyle ilk girişte iskelemizde gördüğümüz jeolojik kaya oluşumlarından olan deniz kıyısındaki Ponta da Piedade, Praia Dona Ana ve Praia do Camilo adlı plajlar çok ilginç. Müthiş sert kayalardan oluşan bu oluşumlar aynı zamanda birer plaj ve çok sayıdaki tekne, buralara tatilcileri taşıyor. Plajlarda ve şehrin giriş kanalında inanılmaz kalabalık günübirlikçi tekne trafiği var. Yine dalış tekneleri ve yunus seyir turları gözümüze çarpan etkinliklerden. Kayalıkların arasında çok güzel duvar dalışları yapılabiliyormuş. İlgilenenlere bir bilgi olsun.
Lagos’ta üç gün kaldık. Atlantik geçişinin yorgunluğunu attık. Kendimiz toparladık ve artık Portekiz ile İspanya’da kara turuna hazır olduğumuza karar verdik. İlk durağımız dünyanın en güzel şehirlerinden biri; Lizbon…
Lizbon
Portekiz’in başkenti Lizbon, 1755’te büyük depremle yerle bir olmuş. Ayakta kalan tarihi bazı binalar günümüze dek korunmuş. Biz şehirde dokuyu en iyi şekilde hissetmek için, daha önceden Airbnb’den ayarladığımız, Bairro Alto Bölgesi’nde bir evde kaldık. Gerçekten tüm etkinliklere ev sahipliği yapan bu bölgede, biz de iki gün süren bir festivale denk geldik. İnsan kalabalığı nedeniyle gece sokaklarda yürümek, hatta eve gelmek bile neredeyse imkansız hale geldi. Zaman zaman etraftakilerle biz de eğlenmek ve yürümek için beklemek zorunda kaldık.
28 nolu tramvay
Şehrin simgelerinden olan 28 no’lu tramvay hemen yanımızdan geçiyordu ve hatta evden 250 metre uzakta ilk kalkış noktası vardı. Oradaki tüm yemeklerimizi evden 15 dakika uzaklıktaki deniz kenarındaki büyük balık hali ve restoranlarında yedik. Meşhur Belem Pastanesi’ndeki pastel de nata adlı turtadan yeme rekoru kırdık sanırım.
Lizbon, Timeout balık hali ve restoranlar
Lizbon inanılmaz gösterişli bir şehir. Atlas Okyanusu’na dökülen bir ırmak ile (Tejo Nehri) ortadan ikiye bölünüyor. Alfama-Belem hattı daha önemli olmasına rağmen her iki yakada da görmeden olmaz denilecek eserler ve yerler bulunuyor. Biz gezdiklerimizden kısaca bahsedecek olursak şöyle sıralayabiliriz: Bairro Alto bölgesi, 28 no’lu tramvay, Rossio Meydanı (Meydanın tam ortasındaki Kral 4. Pedro heykeli müthiş), meydandaki görkemli kapıdan girdikten sonraki etrafı müthiş dükkan ve restoranlarla kaplı Rua Augusta Caddesi, caddenin bitimindeki Praça de Comercio Meydanı, Santa Justa Asansörü, Belem Kulesi, Ticaret Meydanı, Lizbon Katedrali, Sao Jorge Kalesi, Alfama bölgesi, Jeronimos Manastırı, Keşifler Anıtı, Ulusal Seramik Müzesi, nehrin karşı kıyısındaki Cristo-Rei Heykeli, trenle 45 dakikada gittiğimiz Sintra kasabası ve neredeyse içindeki tüm yapılar. Gidecekler mutlaka bir günlerini buraya ayırmalılar.
Praça de Comercio
Ayrıca iki gece, iki ayrı yerde Fado dinletisine gittik ve hayran kaldık. Haftada bir gün kurulan Lizbon bit pazarı (sanki sanat pazarı) tam gün gezilebilecek bir yer. Buradan Sema’yı ancak pazar kapanışında çıkarabildik. Yavaşlık ve zaman sizin için önemli değilse tramvaylarla tüm şehri gezip keşfetmeniz mümkün. Ayrıca bir Lizbon gezisi yapacaklara, Bairro Alto’daki festivallerden birine denk getirip gitmelerini de tavsiye ederiz. Lizbon hakkında yazılacak ve anlatılacak çok şey var, belki inşallah başka sayılarda daha detaylı anlatırız. Biz tekrar gezilecekler, tekrar gelinecekler listesinin başlarına ekledik Lizbon’u. Çok beğendik, çok keyif aldık.
Bu defalık da bu kadar olsun. Hepimizin keyifli, mutlu ve umutlu nice seyirlerimiz olsun.
Denizin tuzundan, rüzgârından uzak kalmayalım. Selametle…