Şimdi de koy kapatma modası başladı

Tecrübeli bir denizcinin gözünden sezon izlenimleri: Işık Aylan
Yeni denizciliğimizi anlatmamı ister misiniz? Özellikle Güney Ege ve Akdeniz koylarında bu sezon boyunca gördüklerimi, yaşadıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum. Bunların gerçekten denizcilikle, yahut benim bildiğim denizcilik anlayışı ile bağdaştığını söyleyemem.
Güzelim doğa harikası koylarımız yüksek gelirli, ufak bir gemi kıvamında tekne sahiplerinin veya dünya zenginlerinin uğrak yerleri vasfına bürünmüş durumda. Buraya kadar iyi de bu durumda koylarımızdaki tekne bağlama yerleri, iskeleler, salaş lokantalar da çıtalarını iyice yükseltmişler. Yükselmesine yükselmiş ama servis seviyesi, kalitesi eski düzeyde. Yükselen sadece fiyatlar olmuş…
Bu hesapsız hayaller cenneti olan koylarda hazımlı zengin tekne sahiplerinin yerini hızla zengin olmuş, bu zenginliği teknesi ile teknesinin boyunun neredeyse yarısı kadar koca koca birkaç kıçtan takma motorlu siyah (özellikle) gürültülü botlarıyla gösteren farklı birileri almış.
Bunların demirde duran teknelerinin başında demir feneri yerine rengarenk çakarlar yanıp duruyor. Öyle ki kendini bir an lunaparkta(!) sanabilirsin.
Hatta bazı koylarımızda (Örneğin Türkbükü) teknelerini nisan-mayıs ayları gibi erkenden getirip o koylarda peydahlanmış kişilerden tonoz kiralayıp tüm yazı o koyda yerinden kıpırdamadan geçiren tekne sahipleri ile bile karşılaştım.
Bunlar için oralarda yer kapmak çok önemli! Yoksa kendi deyimleri ile teknelerini park edecek yer bulamıyorlarmış(!).. Sırası gelmişken söyleyeyim, kara kültürü öyle yerleşti ki artık kıçtankara bağlanmak, alargada kalmak dediğinde kimse anlamıyor bile…
Özellikle pandemi nedeniyle Yunan Adaları kapalı olduğu dönemde bu koy kapatma işi pek revaçtaydı. Buna bir de artan yakıt fiyatlarını eklersek. Adamlar niye yerinden kıpırdasın ki; teknen var mı var. Denize çıksa geldiğinde yerinden olacak. Başka koya gitse bu sefer orada yer bulamayacak. Çünkü orada da benzerleri yerleri kapmış olacak…
Bu durumda bir tür uyanık koy işgalcileri türemiş. Bazıları civar köylerin adamları. Atıyor koyun en güzel yerine tonozları, sonra ister sezonluk, ister günübirlik kiralıyor. Sen de teknenle girip bir yer bulmaya çalış bakalım, bulabilirsen…
Cem Gürdeniz Amiralimin bir tweet’inde değindiği gibi “Bu mafyavari uygulama acaba gücünü nereden alıyor?”
Tabii bu tonozlara bağlananlar da verdikleri paranın karşılığını almak için ellerinden geleni yapıyorlar. Tekneleri kıçtankara bağlanıyor ya; sancaktan bir koltuk koyun bir köşesine, iskeleden bir koltuk da koyun öteki köşesine. Haydi bakalım gücü yeten varsa girip bağlansın!..
İnanamayacaksınız ama dahasını da
gördüm. Hem de birkaç ayrı yerde… Eğer teknesinin kıçı bir orman veya kumsala bakıyorsa, koyu bu şekilde kapattıktan sonra orman içine, ağaç diplerine solarlı lambalar yerleştirip sahile bir de şezlonglar atıyorlar.
Al sana özel plajlı, ormanlı yüzen yazlık ev…
Tabii bu işin bir de lojistik tarafı var. Onu da çözmüş adamlar. Bordalarında duran o kocaman 300-500 HP motorlu botlar var ya! Onlar ne güne duruyor. Bas gaza şıp diye gitsin gelsin…
Bunlar yetmemiş gibi bir sürü de deniz oyuncağı kullanıma hazır. Jet ski mi istersin, boardlar, sörfler mi! Maksat çocuklar eğlensin…
Arada bir parti de verilmez mi bu deniz villalarında? Verilir elbet. Sürat botları ne güne duruyor. Canlı müzik performanslı partiler bile izledik mehtaplı gecelerde gümbür gümbür.
Yine görmesem inanmam o partilere siyah abiye kıyafetli, sivri topuklu ayakkabıları ile gelen hanımefendiler bile vardı…
Şimdi gelelim bir başka önemli soruya: Bir sezon burada demirde duran tekneler atık sularını ne yaparlar? Gezdiğim onlarca koyda, yüzlerce tekne olduğunu gördüm. Bu konuda çeşitli görüşler, teoriler var ama ben hiçbirine katılmıyorum. Neden derseniz, bu koylara iki-üç günde bir atık alım tekneleri geliyor. Ancak bunlardan bir ikisi atık verirken diğerlerinin pek umurlarında bile değil. Oysa alınan para, atla deve de değil; miktarına göre 200-300 lira bandında…
Ancak beyzadeler bunu bile vermekten kaçınıyorlar. Kaptanları da akşamları usul usul güzel kokular eşliğinde denize veriveriyorlar atıklarını.
Hatta iyice yüzsüzleşen bazı tekne kaptanları, atık suyu denize verirken motor çalıştırma bahanesiyle (torna çark) vitesi ileri geri çalıştırarak suları karıştırarak belli olmayacağını sanıyor. Biz de ertesi gün mis gibi sularda denize girdiğimizi sanıyoruz. Bir incelense Bodrum, Marmaris ve civarında virütik olayların ne kadar artmış olduğunun görüleceğini sanıyorum.
Durun daha bitmedi. O siyah koca botlar var ya, onların pek çok farklı işlevi var. Bunlardan biri de tekne sahibini, çocuklarını, misafirlerini koyun içinde bile 30 mile varan süratlerle akşamüstü civardaki restoranlara happy hour ya da akşam yemeğine vs. taşımak. Elbette bangır bangır müzik sistemini de açmak suretiyle. Başka türlü keyfi çıkar mı(!)
Koylarda azami sürat 3 knot olsun. Kimin umurunda…
Acaba bu denizci kardeşlerimiz çıkardıkları dalgalarla allak bullak ettikleri teknelerdeki diğer denizcileri nasıl rahatsız ettiklerinin farkındalar mı? Kaç kez kaynayan çayın devrildiğini, ocaktaki yemeklerin yerlere saçıldığını bilen var mı?
Sahil Güvenlik birimlerine de bu konuda görev düştüğüne inanıyorum. Elbette kaçak avcılığa, insan kaçakçılığına, her türlü kanunsuzluğa koşturacaklar ama biraz da bu tarafa eğilirlerse gerçek denizcileri mutlu ederler…