Yunanistan kaçamağı
Alim-Hattaya Sür’ün yeni tekneleri Island Fling ile ikinci dünya seyahati yunan sularının keyifli duraklarıyla devam ediyor.
Yazı: Alim Sür
Naviga'nın Ocak 2014 sayısında yayınlanmıştır.
Zea Marina’da üç gün kaldık. Bu süre zarfında bitmez tükenmez eksikleri azaltmaya çalıştık. Aslında bu mevsimde oyalanmadan yola devam etmemiz gerekiyordu ama seyahatimizin bazı bölümlerini dostlarımızla paylaşmayı planlamıştık. Plana uygun olarak Fethiye’den arkadaşlarımız SeyhanCem Özaslan çiftiyle Korint Kanalı’nı geçip, Patras Körfezi’nde seyir yaparak Kefalonya Adası’na ulaşacağız. Bu amaçla dostlarımız gelir gelmez 13 Ekim günü Zea Marina’dan ayrılıp Korint’e doğru yola koyulduk. Rüzgârsız havada çift motorla yaptığımız kolayına seyirle vardığımız kanalda bizden başka kimse yoktu. Kanal ücretini öderken görevliyle ayaküstü sohbet edip samimi olunca hiç beklemeden kanal geçişine başladık.
Burayı en son nisanda batıdan doğuya geçmiştik, o zaman da ortalıkta in cin yoktu. Tam yol kanal geçişimiz karşı akıntıya rağmen yarım saatten az sürdü. Artık Patras Körfezi’ndeyiz. Bu körfezden her geçişimde gözüm arkada kalır. Özellikle kuzey yakasında girip çıkılarak dolaşılacak çok koy var. Fazla yerleşim bölgesi yok, olanlar da küçük köyler, kasabalar. Yüksek dağlarla çevrili Patras Körfezi kapalı bir deniz olmasına rağmen tertemiz. Olumsuz tek şey ormandan yoksun çıplak yüksek dağların kuvvetli civarna yapması. Bu dağlara orantılı olarak kıyı da aniden derinleşiyor.
Kanaldan çıkınca bir an kararsız kaldık. Kuzeye doğru büyük bir körfez yer alıyor. Haritada hayli enteresan görünüyor ama oralara girersek epey yol kaybı olacak, bizim de zamanımız dar. Sonunda kuzeyde yolumuz üstünde Saranda isimli küçük bir koyda karar kıldık, isabet de olmuş. Akşama doğru vardığımız Saranda, şirin bir köy çıktı. Barınak balıkçı tekneleriyle dolu, biz de hemen köyün önüne 15 metreye demirimizi funda ettik. Önümüzde üç-dört taverna ve kafe var. Botu indirip en yakınımızdakine yanaştık. Zamanlamamız mükemmeldi. Biz günbatımı uzolarını içerken taverna sahibi de meze tabaklarını ardı ardına taşıdı. Velhasıl güzel bir gece geçirdik. Gece sabaha kadar kuvvetli civarnalar tekneyi yokladıysa da 27 kilogramlık Ultra çıpamız mıh gibi yerinden oynamadı.
Sonraki durağımız kuzeybatıda Galaxidia yakınlarındaki sevimli Trizonia Adası’ydı. Bu rotada daha çok bahar aylarında gelip geçerken mutlaka mola verdiğimiz favori adamızı bize ilk sefer Sadun Boro ağabeyim önermişti. İlk kez sonbaharda uğradığımız adada sezon henüz kapanmamıştı. Küçük köyde bir yürüyüş yaptıktan sonra sahilde bir balıkçıda geceyi noktaladık!
Uzakdoğu sahilleri tadında
Bir sonraki durağımız Messolonghi. Buraya uğramadan önce sıkı bir orsa seyir yaparak Rion Köprüsü’nü geçtik. Anakarayı Pelopones Yarımadası’na bağlayan uzun asma köprüye 5 mil kala kontrol yerini VHF’le arayıp gerekli bilgileri vermemiz gerekiyor. Bundan sonra 1 mil kala bir daha arayıp köprünün hangi ayaklarından geçeceğiniz hakkında bilgi alıyorsunuz.
Messolonghi, Patras-Korint rotasında olmasına rağmen pek öyle uğrak yeri değildir. Hâlbuki enteresan bir yerdir. Doğu istikametinden gelirken kuzeybatıda kalan şehre ulaşmak kolay değildir ve dikkatli bir seyir ister. Gece girmeyi de tavsiye etmem.
Kıyıdan millerce öteye uzanan sığlıkları kollayarak kanal girişini belirleyen ana şamandıraya ulaşınca dümeni tam kuzeye kırıp işaret şamandıralarını takiben kanal geçişine başladık. İlk defa gelen birisi için heyecanlı bir deneyim olabilir çünkü en ufak yanılmada 3-4 metrelik su bir anda yarım metrenin altına düşüyor. Kıyıya yaklaşınca kanal, küçük bir nehir şeklinde içeri uzanıp gidiyor. Bu kanalın her iki tarafı yazlık barakalarla çevrili. Öyle ki bu yapılarla kendinizi bir an Uzakdoğu sahillerinde sanıyorsunuz. Bunlara ilaveten yarı bellerine kadar suya girmiş hasır şapkalı midye toplayan insanlarıyla burası apayrı bir dünya.
Kanal kazılarak derinleştirilmiş. Derinlik 4-5 metre. Bu dar alanda bir şamandıradan diğerine seyir yaparken bir de bakıyorsunuz 3 metre sancağınızda bir deniz kuşu ayaklarının ancak yarısına gelen suda deşeleniyor! Kanalı geçince büyükçe bir lagüne ulaşıyorsunuz. Hemen iskelenizde bir marina var ve 050 naviga bu marinadaki teknelerin çokluğu sizi şaşırtıyor. Biz de gidip bu marinaya bağlandık. Teknelerin tamamı yabancı bayraklı ve birçoğu karada. Teknelerin çokluğu, limanın güvenli oluşu ve daha önemlisi çok uygun fiyatlarla kışlama sunmalarından. Neyse biz limana kapağı attıktan sonra duş alıp şehre doğru yürüdük. Yolda sahil güvenliğe uğrayıp girişimizi ve aynı zamanda çıkışımızı aldık. Yarım saatlik keyifli bir yürüyüşle vardığımız şehir hareketliydi. Özellikle siesta saati bitmiş, herkes sokaklarda arz-ı endam ediyordu. Bir süre onlara katılıp biz de dolaştık. Hava kararırken bir 100 yıllık uzo fabrikasında mola verip tadım yaptık. Daha sonra önceden tanıdığımız ve memnun kaldığımız bir tavernaya demir attık. Buraların meşhur midyesi ‘havara’ ve değişik kabuklularla da damak şenlendirip geceyi tamamladık. Bundan sonraki rotamız biraz sert bir havada bütün gün dövünerek yol aldığımız Kefalonya oldu. Buraya varıp bağlandığımızda vakit hayli geç olmuştu, basit bir yemeğin ardından kamaralarımıza çekildik.
Cebelitarık için tam yol
Sabah dostlarımızı yolcu ettik. Uçakları akşam kalkacak ama tavsiyemizle bir araba kiralayıp adayı dolaşacaklar. Aslında Kefalonya bol zaman ayrılacak bir ada. Karadan ve denizden adayı dolaşmak lazım. Sevimli balıkçı köyleri, muhteşem manzaralı dağları, içinde göller bulunan mağaraları ve ‘Kaptan Corelli’nin Mandolini’ filmine dekor olan nefes kesen plajları ile rahatça bir hafta geçirebilirsiniz. Biz buraları daha önce gezdiğimiz için bu sefer pas geçiyoruz.
Hava bugün de sert esiyor, bulunduğumuz terk edilmiş marina kötü solugan yapıyor. Buradan çözülüp gidip şehir rıhtımına bağlandık. Giriş işlemlerimizi yaptıktan sonra bütün gün su, yakıt ve kumanya ikmaliyle uğraştık. Bu sefer Hattaya ikmal işini sıkı tutuyor. Fethiye’den 1 Ekim’de yola çıkmıştık, tam 18 gün olmuş. Bu hızla yol alırsak Akdeniz’i geçmemiz bütün kış sürecek. 10 yıl önce My Chance’la 16 Eylül’de yola çıkmıştık ve Cebelitarık’a ulaşmamız tam 50 günümüzü almıştı. Şimdi bu tarihten de iki hafta gecikmeli başladık, hızlı yol alıp açığı kapamamız gerekiyor. Aksi halde kış şartları bastırdı mı bir yerde günlerce hatta haftalarca kısılıp kalıyorsun.
Bu nedenleri göz önüne alınca uygun havaları kollayıp gece gündüz yol almamız lazım. Akşama doğru hazırlıklarımız bitti. Bu arada Fethiye’den aile dostumuz diş hekimi İbrahim Öztürk de gelince takım tamamlandı. İbrahim uzun zamandır bizimle seyir yapmayı arzuluyordu. Özellikle ilerde yapmayı düşündüğü dünya turuna deneyim olsun diye Atlantik geçişine katılmak istiyordu. Bu plan başka bir seyahatiyle çakışınca Akdeniz etabına katıldı.
19 Ekim sabahı demir alıp İyon Denizi’ne açıldık. İlk rotamız Messina Boğazı. Önümüzdeki bir hafta hava iyi görünüyor. Kısmet olursa iyi yol alırız, haydi hayırlısı.